Türkiye, Klinik Araştırmalarda Küresel Üs Olma Potansiyeline Sahip

Türkiye, klinik araştırmalarda dünyada dikkat çekici bir konumda. Ülkemizde, çoğunluğu kanser hastalarına yönelik olmak üzere toplam 645 klinik araştırma yürütülmekte. Prof. Dr. Mehmet Ali Nahit Şendur, “Son 10 yıl içinde klinik araştırmalar sayesinde kanser tedavisinde sağkalım oranları yüzde 70’e kadar ulaştı. Bu durum, sağlıkta bir devrim niteliği taşımaktadır” dedi. Prof. Dr. Ateş Kara ise, “Klinik araştırma sayısında dünya genelinde 10’uncu sıradayız” açıklamasında bulundu.

645 KLİNİK ARAŞTIRMA
Klinik araştırmalara yapılan yatırım, geçen yıla göre yüzde 69 artarak 7 milyar TL’yi aşmış durumda. Bu yatırımlar, dolar bazında bir önceki yıla göre yüzde 22 artış göstererek 520 milyon dolara yaklaşmıştır. Son 5 yıl içerisinde klinik araştırma yatırımlarındaki ortalama yıllık büyüme oranı ise yaklaşık yüzde 89,7 olarak gerçekleşmiştir. Şu anda devam eden 645 klinik araştırma bulunmakta ve bu araştırmalara katılan gönüllü sayısı 3 bin 437 olarak belirlenmiştir.

ARAŞTIRMALAR DEVRİM NİTELİĞİNDE
Kanser, hem dünya genelinde hem de Türkiye’de artan bir halk sağlığı sorunu olduğunu belirten Ankara Şehir Hastanesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Ali Nahit Şendur, “Her yıl ülkemizde 240 binden fazla kişiye kanser tanısı konulmakta. Son 30 yıl içerisinde on yıllık sağkalım oranları yüzde 30’lardan yüzde 70’lere yükselmiştir. Birçok hastalık için kişiselleştirilmiş tedavi seçenekleri sayesinde hastalarımızın yaşam süresi ve kalitesi önemli ölçüde artmıştır. Bu değişimlerin temelinde klinik araştırmalar yatmaktadır. Katılımcıların kimler olacağına etik kurul karar vermektedir. En çok araştırma, erkeklerde akciğer kanserinde, kadınlarda ise meme kanserinde yapılırken, pankreas kanseri ile ilgili çalışmalar daha geride kalmaktadır” dedi.

DÜNYADA SÖZ SAHİBİYİZ
Prof. Dr. Şendur, onkoloji alanında en çok klinik araştırmanın yapıldığını belirterek, “Son 10 yıl içinde kanser tedavisinde yaşanan değişim, bir devrim özelliği taşımaktadır. Örneğin, günümüzde kronik myeloid lösemi tanısı almış hastalar, sağlıklı bireylerle aynı yaşam süresini paylaşabiliyor. Akciğer kanseri gibi zorlu alanlarda bile elimizde birçok onaylı ilaç mevcut. İşte bu sebeple klinik araştırmalar son derece kıymetli. Hastalara henüz onaylanmamış ancak umut vadeden tedavilere erişim sağlamakta ve onlara ‘artı bir şans’ sunmaktadır. Biz hekimler için bu, sadece bilimsel bir süreç değil; hastalarımıza kanıtlanmış yeni tedavi sunabilmenin mutluluğunu yaşamak anlamına geliyor. Klinik araştırmaların varlık sebebi hastalar içindir. Hasta memnuniyeti, bilimsel katkılar ve uluslararası iş birlikleriyle her geçen gün daha da güçleniyoruz. Klinik araştırmalarda dünyada söz sahibiyiz.”

DÜNYADA 10’UNCU SIRADAYIZ
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi ve TÜSEB Türkiye Aşı Enstitüsü Başkanı Prof. Dr. Ateş Kara, “Klinik araştırmalarda gönüllülerin araştırmalardan kaynaklı ciddi bir yan etki yaşama olasılığı oldukça düşüktür” diyerek, Türkiye’nin güçlü bir sağlık kayıt altyapısına, yüksek hasta çeşitliliğine ve klinik deneyim açısından öne çıkan merkezlere sahip olduğunu belirtti. DSÖ verilerine göre ülkemiz, 2024 yılında tüm fazlara baktığımızda toplam aktif klinik araştırma sayısında dünyada 10’uncu sırada yer alıyor. Bu sıralama, Türkiye’nin küresel araştırma yarışında güçlü bir oyuncu olma potansiyelini ortaya koymaktadır.” dedi. Prof. Dr. Kara, klinik araştırmaların, bir hayalle başladığını ancak bu hayalin tedaviye dönüşmesinin oldukça zorlu ve titiz bir süreç gerektirdiğini vurgulayarak, “Bir molekülün faz 1’den faz 3’e ulaşma oranı yalnızca binde 14, ruhsat alabilme oranı ise bin molekülde 1,5’tir. Bu veriler, klinik araştırmaların bilimsel ve güvenilir bir yapı üzerine kurulu olduğunu göstermektedir. Bu sürecin temelinde gönüllülük yatmakta ve gönüllülerimiz sayesinde milyonlarca insanın hayatına dokunan yeni tedavi yöntemleri mümkün olmaktadır” dedi.