reklam
reklam
DOLAR42,9258% 0.18
EURO50,6387% -0.06
STERLIN58,0797% -0.04
FRANG54,4470% 0.12
ALTIN6.245,08% 1,20
BITCOIN87.722,110.011
reklam

Arşivlerden Günümüze: Sultan II. Abdülhamid Dönemi Mekke ve Medine

Yayınlanma Tarihi : Google News
reklam

Demirören Yayınları, Osmanlı Devleti’nin Haremeyn’e verdiği önemi tarihi belgeler ve görsel arşivlerle ortaya koyan ‘Sultan II. Abdülhamid Dönemi Mekke ve Medine’ adlı prestij kitabını yayımladı. Türkçe, İngilizce ve Arapça olarak hazırlanan eser, akademik sadelik ile manevi zarafeti harmanlayarak okuyucuları Osmanlı’nın kutsal topraklardaki izlerine doğru tarihi bir yolculuğa çıkarıyor.

Eserin ikinci bölümü, 1900’lü yılların başında Hicaz Vilayeti’ni oluşturan şehirleri, arşiv ve kütüphanelerden derlenen yaklaşık 200 orijinal fotoğraf eşliğinde tanıtıyor. Kitapta kullanılan dil ve görsel tercihlerin, mukaddes mekanlara duyulan derin hürmet ve estetik hassasiyetle şekillendiği vurgulanırken, bu çalışma hem bir tarih kitabı hem de duygusal bir hatırat niteliği taşıyor. Demirören Yayınları imzasıyla yayımlanan eser, tarihçiler, araştırmacılar ve Mekke ile Medine’ye gönül bağı olan tüm okurlar için önemli bir başvuru kaynağı olarak kendini öne çıkarıyor.
‘Eski Fotoğraflar Adeta Bir Zaman Kapsülü’

Kitap hakkında görüşlerini paylaşan yazar Hasan Mert Kaya, “Mekke, dağlık bir araziye sahip bir şehir. Hac ve umre ibadetleri nedeniyle nüfusun dönemsel olarak artması ve yüz milyonlarca Müslüman tarafından sürekli ziyaret edilmek istenmesi, Mekke’yi hem özel hem de zorlu bir şehir haline getiriyor. Dağlık yapı nedeniyle şehirdeki yapılaşma, geçmişle olan bağları büyük ölçüde silmiş durumda. Özellikle Harem genişletmeleri, bu değişimin en önemli nedenlerinden biri. Bu noktada, elimizde bulunan eski görseller büyük bir önem taşıyor. Yüksel Bey tarafından temin edilen bu görseller, Mekke ve Medine’nin hafızasına dair değerli veriler sunuyor. Adeta bir zaman kapsülü niteliği taşıyorlar. Sultan II. Abdülhamid döneminde yalnızca bu görsel arşiv çalışmaları değil, aynı zamanda Hicaz Demiryolu Projesi gibi önemli yatırımlar da hayata geçiriliyor. Osmanlıların bölgeyle olan ilgisi, Yavuz Sultan Selim’in Hicaz’ı Osmanlı idaresi altına almasından çok öncelere dayanıyor. Fatih Sultan Mehmet döneminde dahi bu topraklara zafernâmeler gönderildiğini biliyoruz. Dolayısıyla Osmanlı’nın Mekke ve Medine ile ilişkisi köklü ve süreklilik arz eden bir bağa dayanıyor. Bu bağ, yalnızca siyasi değil; hizmet, refah ve gönül ilişkisi şeklinde tezahür ediyor. Hanım sultanların kurduğu vakıflar, gönderilen yardımlar ve sağlanan imkânlar bunun somut göstergeleridir. Kitapta da bu vefanın belgelerini, özellikle görsel olarak net biçimde görüyoruz” dedi.
‘Kitabın Türkçe, İngilizce ve Arapça Yayınlanması Önemli Bir Yeniliği Temsil Ediyor’

Fotoğrafın icadıyla birlikte güçlü bir görsel hafızanın oluştuğunu belirten Kaya, “Fotoğraf sayesinde yaşanan değişimleri günümüz ile karşılaştırabilmek açısından bu görseller önemli bir başvuru kaynağı haline geldi. Fotoğraftan önce gravürler vardı ama elle üretildikleri için sınırlıydı. Fotoğrafla birlikte daha fazla detay yakalama ve mekânı bütüncül bir şekilde algılama imkânı doğdu. Sultan II. Abdülhamid’in bu fotoğrafları derleyip toparlaması, güçlü bir görsel hafızanın oluşmasına katkı sundu. Bu arşivler, şehir tarihi ve mimarlık tarihi araştırmacıları için de eşsiz bir kaynak niteliği taşıyor. Türkiye’de yayıncılık alanında en büyük sorunlardan biri yayınların genellikle tek dilde hazırlanmasıdır. Bu kitap ise Türkçe, İngilizce ve Arapça yayımlanmasıyla önemli bir yeniliği temsil ediyor. Böylece yalnızca Türkçe konuşan Müslümanlara değil; Malezya’dan İngiltere’ye kadar geniş bir coğrafyada yaşayan Müslümanlara hitap ediyor. Kitabın daha geniş bir kitle tarafından okunabilmesi ve faydalanılabilmesi açısından son derece doğru ve değerli bir girişim. Bugün Türkiye’den ve Orta Doğu’dan birçok genç, hac ve umre ibadetleri için Mekke ve Medine’ye gidiyor. Ancak yoğun yapılaşma nedeniyle bu şehirlerin geçmişiyle bağ kurmakta zorluk çekiyorlar” ifadelerini kullandı.
‘Bu Kitap Herkes İçin Önemli Bir Başvuru Kaynağı’

Kaya, sözlerini şöyle tamamladı: “Bu kitap, gençlerin bu şehirlerin tarihi, mimari ve kültürel dokusuna dair fikir edinmeleri açısından çok önemli bir boşluğu dolduruyor. Demirören Yayınları’nın böyle bir eseri yayımlaması, yalnızca bu alanda çalışan akademisyenler için değil, ilgi duyan herkes için büyük bir kazanım. Görsel hafıza hepimizi ilgilendiriyor; çünkü orada yapılan imar çalışmaları, kurulan vakıflar, sağlanan imkânlar ve gösterilen vefa ile hürmet, bu kitapta somut bir şekilde karşımıza çıkıyor. Özellikle Sultan II. Abdülhamid döneminde fotoğrafın öne çıkmasıyla yapılan bu görsel belgeleme çalışmaları, günümüz araştırmacılarına çok büyük kolaylıklar sağlıyor. Bu nedenle ortaya konan bu çalışmayı gerçekten tebrik ediyorum.”

‘Haremeyn İki Kutsal Belde Anlamına Geliyor’

Prof. Dr. Süleyman Berk, “Haremeyn-i Şerifeyn ismi de iki kutsal belde anlamına geliyor. Bu tabirle İslam’ın doğduğu ve geliştiği Mekke ve Medine kastedilmektedir. Bu unvan, 1517 yılından sonra Yavuz Sultan Selim’den itibaren Osmanlı padişahlarının bir unvanı olmuştur. Anlamı, ‘iki kutsal beldenin hizmetkârı’dır. Osmanlı padişahları bu unvanı hak edecek davalar gerçekleştirmiştir. Yavuz Sultan Selim’den itibaren padişahların gönülleri ve gözleri bu iki kutsal belde üzerinde olmuştur ve Mekke ile Medine’nin imarı için sürekli çalışmalar yapılmıştır. Bu hizmetlerin en önemli örneklerinden biri Surre Alaylarıdır. Surre Alayları, devlet ve hükümet merkezinden kutsal beldelere ulaşan bir uzantıdır. Bu alaylar vesilesiyle Mekke ve Medine’ye hediyeler gönderilirdi. Bu hediyeler sadece saraydan değil, halktan ve Müslümanlardan da gelirdi. İnsanlar göndermek istedikleri hediyeleri keseler içinde koyarak Surre Alaylarına teslim ederlerdi. Bu uygulama, devlet merkezi ile Haremeyn-i Şerifeyn arasında bir gönül köprüsü kuruyordu. İstanbul’dan Mekke ve Medine’ye uzanan bu bağın böyle değerlendirilmesi gerekir” ifadelerini kullandı.
'Mescid-i Nebevi’ye En Büyük Yatırım Abdülmecid Döneminde Yapıldı’

Mescid-i Nebevi ve Ravza-i Mutahhara’ya yapılan çalışmalara dikkat çeken Berk, “Kâbe’nin tamirinde Osmanlı’nın önemli katkıları olmuştur. Mimar Sinan’ın inşa ettiği revaklar günümüze kadar ulaşmıştır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti de bu eserlerin korunmasına büyük bir titizlik göstermektedir. Peygamber Efendimizin (sav) kabrinin bulunduğu Ravza-i Mutahhara’ya Osmanlı döneminde çok büyük yatırımlar yapılmıştır. En kapsamlı çalışmaları Sultan Abdülmecid döneminde görmekteyiz. Mescid-i Nebevî, güzel yazılarla süslenmiş, mimari yapısı genişletilmiş ve bu sayede Osmanlı’nın kutsal topraklara verdiği önem açıkça ortaya konmuştur. Haremeyn-i Şerifeyn’in devlet merkeziyle daha sıkı bağlanmasını sağlayan en önemli projelerden biri ise Hicaz Demiryolu Projesi’dir. Bu proje son derece vizyoner ve büyük bir çalışmadır. Hicaz Demiryolu sayesinde kutsal beldeler, İstanbul’a daha güçlü ve daha sıkı bağlanmıştır. Ulaşım kolaylaşmış, hac ibadetini yerine getirmek isteyenler için büyük bir imkân sağlanmıştır. Merkez ile taşra arasındaki ilişkiler, bu proje sayesinde güçlenmiştir. Hicaz Demiryolu, geçtiğimiz yüzyılın en önemli projelerinden biri olmuştur” diye konuştu.

‘Eseri Çok Anlamlı Buluyor, Yayımlayanlara Teşekkür Ediyorum’

Demirören Yayınları tarafından yayımlanan Mekke ve Medine albümünü oldukça önemli bulan Berk, “Demirören Yayınları tarafından yayımlanan Mekke ve Medine albümünü bu nedenle son derece önemli buluyorum. Sultan II. Abdülhamid Han’ın albümlerinden seçilen bu fotoğraflar, bizi geçmişe götürmekle kalmıyor; aynı zamanda kutsal beldelerle ilgili çok derin ve kıymetli bilgiler sunuyor. Bu bakımdan eseri çok anlamlı buluyor, yayımlayanlara teşekkür ediyorum” dedi.

‘Üstlendiğimiz En Anlamlı Projelerden Biri’

Demirören Yayınları Proje Direktörü Bedri Göğalp, “Bu eser, yayınevi olarak üstlendiğimiz en anlamlı projelerden biri. Sultan II. Abdülhamid'in öngörüsüyle bir araya getirilen bu eşsiz fotoğraf arşivini hem akademik titizlikle hem de estetik bir duyarlılıkla okuyucuyla buluşturmayı amaçladık. Mekke ve Medine gibi kutsal beldelerin yüz yıl önceki halini belgeleyen bu görseller, yalnızca tarihsel bir değer taşımıyor; aynı zamanda Osmanlı'nın bu topraklara duyduğu derin vefayı da gözler önüne seriyor. Kitabı üç dilde hazırlamamızın nedeni de bu ortak mirası dünya ile paylaşma sorumluluğuydu. İnanıyoruz ki bu eser, gelecek nesiller için de önemli bir başvuru kaynağı olmaya devam edecek” dedi.

reklam

YORUM YAP