reklam
reklam
DOLAR38,6672% -0.01
EURO43,9834% 0.29
STERLIN51,6921% 0.21
FRANG47,0061% 0.02
ALTIN4.182,42% -0,01
BITCOIN96.826,092.3
reklam

Bakan Yerlikaya: Siber Güvenlik Hayati Bir Zorunluluk

Yayınlanma Tarihi : Google News
Bakan Yerlikaya: Siber Güvenlik Hayati Bir Zorunluluk
reklam

İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’nın konuşmasından önemli noktalar:

Üzerinde dikkatle durduğumuz bu konu, çağımızın en karmaşık ve sinsi tehditlerinden biri olmayı sürdürüyor.

‘’Sentetik medya’’ kavramını en sade haliyle yapay zekâ ile oluşturulan, sahte fakat gerçek gibi görünen video, ses, görüntü ya da metin içerikleri olarak tanımlayabiliriz.

Sentetik medya içerikleri, gerçekte yaşanmamış olayları gerçekmiş gibi gösterebilir. Bir kişinin söylemediği sözleri söylemiş gibi yansıtabilir veya tamamen hayali görüntüleri, düzenlenen içeriklerle varmış gibi sunabilir.

Bu nedenledir ki sentetik medya, yalnızca bir teknoloji değil; aynı zamanda gerçeğin, güvenliğin ve toplumsal huzurun tehdit altında olduğu bir alan olarak karşımıza çıkıyor.

Kıymetli katılımcılar, dijital çağın sunduğu imkanlar hepimize büyük kolaylıklar sağlıyor. Bunun son örneği yapay zeka ve sentetik medya uygulamalarıdır.

Sentetik medyanın sağladığı fırsatları değerlendirirken, karşılaşabileceğimiz riskleri öngörmek ve imkan ile tehdit arasında ince bir denge gözetmek kritik bir gerekliliktir.

Yapay zeka ve sentetik medyanın sunduğu fırsatlar, kötü niyetli kişiler tarafından toplumları manipüle eden, bireylerin haklarını ihlal eden ve kamu düzenini tehdit eden bir silaha dönüşebilir. Manipülasyon ve dezenformasyon riski artmaktadır. Özellikle deepfake teknolojileri, yani yapay zeka ile üretilen sahte videolar, ses kayıtları ve görseller, artık sadece bir dijital kurgu değil; gerçek dünyada somut sonuçlar doğurabilecek bir tehlikedir.

Bu yöntemle, insan yaratıcılığına benzer ‘özgün’ içerikler oluşturulmaktadır.

2023 yılında Science Dergisi’nde yayımlanan bir araştırma, sahte haberlerin sosyal medyada gerçek haberlerden 6 kat daha hızlı yayıldığını göstermiştir.

Aynı yıl Stanford Üniversitesi tarafından yapılan bir başka çalışmada ise katılımcıların yüzde 68’i, deepfake videolarının hangisinin gerçek hangisinin sahte olduğunu doğru bir şekilde ayırt edemediğini ortaya koymaktadır.

Bu sonuçlar, yalnızca teknik bir sorunla değil; aynı zamanda algı ve güvenlik krizi ile yüzleştiğimizi açıkça göstermektedir.

Bu teknolojilerle üretilen içerikler, sadece bireylerin değil; devlet yöneticileri, kurumlar ve ulusların itibarına da zarar verebilir.

Seçim dönemlerinde, kurgulanmış ses kayıtları ile seçmeni yanıltmak, toplumsal olayları tahrik eden sahte videolarla kamuoyunu provoke etmek veya güvenlik güçlerini hedef gösteren manipülasyonlar gibi durumlar, artık teorik tehditler değil; pratikte karşılaştığımız ve karşılaşabileceğimiz ciddi vakalardır.

İçişleri Bakanlığı olarak, Emniyet Genel Müdürlüğü ve Jandarma Genel Komutanlığı bünyesindeki siber suçlarla mücadele birimlerimiz ile birlikte, sentetik içeriklerin tespiti ve yayılımının önlenmesi için 7/24 çalışan güçlü bir altyapıya sahibiz. Dijital platformlarda yapılan ihbarları titizlikle değerlendiriyor; özellikle kamu düzenini tehdit eden ya da halkımızı kışkırtmaya yönelik içeriklere karşı hızla müdahale ediyoruz.

Bu bilgileri hem geleneksel hem de sosyal medya aracılığıyla kamuoyuyla paylaşıyoruz.

Ancak belirtmek isterim ki, bu mücadelede yalnızca güvenlik güçleri yeterli değil. Hukuki altyapının güçlendirilmesi, toplumsal farkındalığın artırılması ve uluslararası iş birliğinin sağlanması şarttır.

Avrupa Komisyonu’nun 2024 yılında yayımladığı “Yapay Zeka ve Dezenformasyon” başlıklı rapor, devletlerin “sentetik medya konusunda ortak etik ilkeler”, “denetim mekanizmaları” ve “teknolojik dengeleyiciler geliştirmesi” gerektiğini vurgulamaktadır. Türkiye olarak biz de bu doğrultuda hem yasal düzenlemeleri hem de kurumsal kapasiteleri güçlendirme kararlılığında olduğumuzu belirtmek isterim.

Özellikle gençlerimize seslenmek istiyorum: Dijital dünyada maruz kaldığınız her içeriği doğru kabul etmeyin. Sorgulayın. Kaynağını araştırın. Unutmayın ki dijital okuryazarlık, çağımızın en önemli vatandaşlık sorumluluklarındandır.

Kıymetli katılımcılar, sentetik medya yaratıcılık alanında devrim niteliğinde yenilikler sunmaktadır. İçerik üretiminde birçok fırsata zemin hazırlamaktadır.

Ancak sentetik medyanın sunduğu bu imkanlar, “İfade özgürlüğü” açısından nasıl bir tehdit oluşturduğunu Gazze’de yaşanan olaylar net bir şekilde göstermektedir.

Filistinli kardeşlerimizin sesi, dijital dünyanın karanlık köşelerinde susturulmaya çalışılmıştır!

Gazze’nin hikayesi ve gerçekleri, insanlık onuruna ve vicdanına set çekilerek bastırılmaya çalışılmıştır!

İletişim Başkanlığımız tarafından yayımlanan raporlara göre; Gazze’de yaşanan insanlık dramı sırasında Filistin yanlısı paylaşımların görünürlüğü kısmen ya da tamamen kaldırılmıştır. Instagram, YouTube ve TikTok; Gazze’deki soykırımın görüntülerini ve yardım çağrılarını “İçerik politikasının ihlali” olarak değerlendirip sıkça sansür uygulamıştır.

Filistin’in gözyaşlarını ve çaresizlerin çığlığını haykıran paylaşımlar, algoritmanın kısıtlamalarına maruz kalmış, dijital zindanlarda hapsedilmiştir!

Uluslararası Af Örgütü ve İnsan Hakları İzleme Örgütü, Filistinlilerin haklarını savunan sosyal medya paylaşımlarına sansür uygulandığını ve Filistin’i destekleyen seslerin susturulduğunu dile getirmiştir.

Nitekim benzer bir durum 2017’de, Myanmar ordusunun Rohingya Müslümanlarına yönelik soykırımı sırasında da yaşanmıştır.

Birleşmiş Milletler nezdinde kurulan “Myanmar Bağımsız Soruşturma Mekanizması”, sosyal medya platformu Facebook’un Arakanlı Müslümanlara yönelik insan hakları ihlallerini paylaşmadığını rapor etmiştir.

Birleşmiş Milletler, Facebook’un nefret söylemine karşı yetersiz önlemler alarak, “soykırımı körüklemede” büyük bir rol oynadığını belirtmiştir.

Bu örnekler açıkça göstermektedir ki, sentetik medya; küresel ölçekte hâkimiyet kurma çabası içindeki sosyal medya platformlarının, bilgi üzerindeki tahakkümünü pekiştiren yeni bir araç haline gelmiştir. Kıymetli katılımcılar, güvenlik tarihsel süreçte büyük bir dönüşüm yaşamıştır. Ortaçağ’da düzenli ordular, kaleler ve surlar güvenliğin simgesi iken, modern devletin inşası güvenliği, devletin varlık sebeplerinden biri olarak kurumsal ve sistematik bir yapıya kavuşturmuştur.

Zamanla küreselleşmenin artışı, sınırların belirsizleşmesi, dünya genelinde birçok güvenlik tehdidi, risk ve suç türü ile karşı karşıya kalmamıza neden olmuştur. Bu gelişmeler güvenlik anlayışını da dönüştürmüştür.

Özellikle bilgi teknolojilerindeki global gelişmeler ve iletişim imkanlarının artması, çevrimdışı ortamdaki birçok etkinliği çevrimiçi alana taşımıştır. Böylece “Siber güvenlik” hayati bir zorunluluk haline gelmiştir.

Siber güvenlik, hem iç güvenliğin hem dış güvenliğin vazgeçilmez bir unsuru olmuştur.

Teknolojik ilerlemeler ve dijitalleşme bizi, cam ekranların ardında yalnızlaştırırken; sanal dolandırıcılık, yasadışı bahis, çevrimiçi çocuk istismarı ve siber zorbalık gibi yeni suç türlerine kapı açmıştır. Dijital bağımlılığı tetiklemiştir.

Organize suçların dijital biçimlerini yaratarak güvenlik tehditlerini küresel boyuta taşımıştır.

reklam

YORUM YAP