

Cumhuriyetin ilk yıllarında Doğu Karadeniz'in Rize şehrinde ortaya çıkan salgın hastalıklar, Rizelilerin başına dert oldu. Öyle ki bu hastalıklardan biri olarak bilinen ‘kancalı kurt hastalığı’ sebebiyle şehir merkezinde ayakkabısız gezmek yasaklandı. Bu dikkat çekici yasağın gerekçesi, köylerde gübreler nedeniyle bulaşan hastalığın, yalınayak dolaşan vatandaşlar arasında yayılmasıydı. Tedavi edilmediğinde karın şişliğiyle başlayan bu hastalık, üç yıl içinde hastanenin ölümüne yol açıyordu. Dünyada sekiz ülkede, Türkiye'de yalnızca Rize'de görülen bu hastalık için özel bir hastane kuruldu. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün doktoru olan Doktor Asım Arar’ın hazırladığı rapor doğrultusunda, şehirdeki ayakkabısız gezme yasağı dışında birçok yasak da uygulandı. Bu yasaklar arasında tedavi zorunluluğu ve hastalığa yakalananların durumu bildirme zorunluluğu yer alıyordu. Ayrıca, bu hastalığa yakalananların tedavisi için gerekli ilaçlar, Rize'de kurulan Kancalı Kurt Hastalığı Hastanesi'nde o dönemde ücretsiz olarak dağıtıldığının öğrenildi.

HASTALIĞI RİZE'Yİ İŞGAL EDEN RUS ASKERLERİNİN EMRİNDE ÇALIŞAN ÇİNLİ YOL İŞÇİLERİ GETİRMİŞ
Rizeli Araştırmacı-Yazar Recep Koyuncu, yaptığı araştırmalar sonucunda kancalı kurt hastalığının Kurtuluş Savaşı döneminde Rize'ye giren Rus askerlerinin emrinde bulunan Çinli yol işçileri tarafından getirildiğini belirtti. Koyuncu, “Cumhuriyetin kuruluşundan sonra Rize bölgesinde meydana gelen en büyük dert hastalıklardır. 1931 yılına ait raporlara göre, Rize'nin nüfusunun %67'sinde kancalı kurt hastalığı bulunuyordu. Bu hastalık, Rus ordusunda çalışan Çinli işçiler tarafından Rize'ye getirilmiştir. Yöre halkı Cumhuriyet döneminde bu hastalıktan çok çekmiştir. Tedavi edilmediğinde üç yıl içinde ölüm riski taşır. Hastalığın ismini ilk olarak Atatürk'ün özel doktorlarından Asım Arar dillendirmiştir. Rize ile ilgili çalışmaları için Paris'te yapılan bir tıp konferansında bildiri sunmuştur. Rize köylerinde hastalık oranı nüfusa göre %20 iken, normala yakın köylerde bu oran %67 olarak kaydedilmiştir. 1930 Mayıs ayında Rize'de hastalığın tedavisine başlanmıştır. Daha önce dünyada 7 ülkede kurulan hastalıkla ilgili dispanser, 8. olarak Türkiye'de ve Rize'de kurulmuştur” şeklinde konuştu.

TÜRKİYE'DE SADECE RİZE'YE MAHSUS BİR YASAK
Koyuncu, o dönemleri yaşayan insanların hâlâ kancalı kurt hastalığını anımsadığını ifade ederek, “Yaşlılarımızdan dinlediğimize göre, köyden şehirdeki çarşıya ticaret veya diğer amaçlarla gelen insanlar, çarşıya kadar yalınayak gelir, çarıklarını omuzla taşır ve çarşıya girmeden önce ayaklarını yıkayıp çarık giyerlerdi. Bu hastalıktan dolayı sadece Rize iline özel bir yasak uygulanıyordu. Çünkü bu hastalık, yalınayak gezmenin sonucunda nasırlardan vücuda girdiği için Rize'de çıplak ayakla gezilmesi yasaklanmıştı. 1932 yılına ait bir belgede, o dönemdeki adıyla Türkiye Cumhuriyeti Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekaleti tarafından dağıtılan bildirilerde, yalınayak gezmenin yasak olduğu vurgulanmıştır. Ayrıca bu hastalığa yakalananların tedavi edilmesi zorunlu olup, bu durumu devlete bildirmeyenlerin hapis cezası ile cezalandırılacağı açıklanmıştır. Son olarak, herkesin tedavi olma zorunluluğu bulunduğu ve tedavi masraflarının devlet tarafından ücretsiz karşılandığı belirtilmiştir” şeklinde konuştu.

SADECE RİZE'DE KANCALI KURT HASTALIĞINA 138 BİN KİŞİ YAKALANMIŞ
Koyuncu, Rize’nin 271 bin 900 nüfusuna sahip olduğu 1935 yılına ait raporlara göre, hastalığa yakalanarak tedavi gören kişi sayısının oldukça fazla olduğunu belirtti: “1935 yılında Rize'de tedavi edilen hasta sayısı, tüm ilçelerle birlikte 138 bin 468 kişiydi. Bu hastalığı Rize'de tedavi eden Doktor Asım Arar, 1923'te İstanbul'da kurulan Verem Savaş Dispanseri'nin baş tabibi ve 1925-1937 yılları arasında Türkiye Sağlık Bakanlığı Umum Sıtma Mücadele Reisi olarak görev almış, 1926 ile 1947 yılları arasında Kızılay Genel Sekreterliği yapmış ve Atatürk’ün özel doktorları arasında yer almıştır” ifadelerini kullandı.
“TEDAVİSİ YAPILMAZSA ÖLÜMLERE NEDEN OLUYORDU”
Koyuncu, hastalığın yayıldığı nedenleri raporlardan aktararak şöyle konuştu: “Yöre halkı, çürümüş yaprakları ve tuvalet kuyularına atılan toprağı özellikle salatalık, domates gibi sebzelerde gübre olarak kullanıyordu. Yalınayak dolaşan insanların ayakları nasırla kaplıydı ve bu hastalık, nasırlar vasıtasıyla vücuda bulaşıyordu. Sonuç olarak karın şişkinliği şikayeti ile başlayan hastalık, tedavi edilmediğinde üç yıl içinde ölüme neden oluyordu. Hastalığın mikrobu, Rus ordusunda bulunan Çinli yol işçileri tarafından Rize'ye taşınmıştır” dedi.
“1980 YILINDAN İTİBAREN TÜRKİYE'DE BİR DAHA GÖRÜLMEDİ”
Koyuncu, kendisinin de bir dönem bu hastalığa yakalandığını belirterek, hastalığın 1980 yılında ortadan kalktığını ifade etti: “1974 yılında bu hastalığa yakalandım. O yıllarda köydeki bakkallarda, merkezdeki eczanelerde yaygın şekilde satılan, yöresel eczanelerin hazırladığı kurt ilacı mevcuttu. Ben de o tedaviyi gördüm ve şükürler olsun ki iyileştim. Hazırladığımız bu rapordaki diğer hocamızın sözlerine göre, bu hastalık 1980 yılından itibaren Türkiye'de bir daha görülmemiştir” ifadeleriyle konuşmasını tamamladı.



