

Boğaziçi Üniversitesi’nin kurucu akademisyenlerinden biri olan Emeritus Prof. Dr. Oya Başak, bel kemiği kanseri nedeniyle hayatını kaybetti. 1971 yılında Boğaziçi Üniversitesi’nde göreve başlayan Başak, bel tümörünün yanı sıra son iki yıldır göz rahatsızlıklarıyla da mücadele ediyordu. Görme yetisinin büyük ölçüde azaldığı Prof. Dr. Oya Başak, dün hayatını kaybetti. Üç çocuk annesi olan Başak’ın cenazesi, yarın öğle namazının ardından Bebek Camii’nden kaldırılacak.
BİR DEVİR KAPANDI
– Emeritus Prof. Dr. Oya Başak’ın kuzeni BÜMED Yönetim Kurulu Üyesi Canan Kadıoğlu: “Hocaların hocasıydı ve çok renkli bir kişilikti. Dersi her zaman keyifli hale getirmeyi bilirdi. Vefat haberini alınca kahkahasının kulağımdan hiç gitmeyeceğini söyledim. O bir devrin efsane hocasıydı ve gidişiyle bir devir kapandı diyebiliriz. Hepimizin hem hocası hem dostuydu. Boğaziçi Üniversitesi daha kurulmadan önce, yani Robert Kolej iken orada hocaydı. Boğaziçi Üniversitesi’nin kurucu hocaları arasında yer aldı. Maalesef son yıllarda ciddi sağlık sorunlarıyla boğuşuyordu.”
ÖZEL BİR İNSANDI
– Prof. Dr. Oya Başak’ın kardeşi Murat Kaynar: “Ablam çok özel bir insandı. Hayatını öğrencilerine ve Türkiye’ye adamış bir insandı. Son dönem biraz üzdüler onu ancak son nefesine kadar memleketi için elinden geleni yapan bir hocaydı. Boğaziçi Üniversitesi’nden çok uzun yıllar önce ayrıldı ancak Emeritus Profesör olduktan sonra Boğaziçi Üniversitesi’nin öğrencilerine dersler veriyordu. Nereye gidersem gideyim ‘Oya Başak bizim hocamızdı’ diyen insanlarla karşılaşıyordum ve bu durum çok hoşuma gidiyordu.”
GÖNÜLDEN BAĞLIYDI
– Boğaziçi Üniversitesi eski Rektörü Prof. Dr. Üstün Ergüder: “Oya’yı ben çok eskiden beri tanırım. Ben eski ismiyle Robert Kolej mezunuyum ve Oya o zamanlar Arnavutköy Amerikan Kız Koleji’nde okurdu. Benim ablamdı, iki sınıf büyüktü benden. Esas tanışıklığımız Boğaziçi Üniversitesi’nde ikimizin de öğretim üyesi olduğumuz dönemde gelişti. Boğaziçi camiasının direklerinden biriydi. Maalesef üniversiteye girişi yasaklanmıştı. Ona çok üzülmüştüm. Onu Boğaziçi efsanelerinden biri yapan gönülden bağlı olmasıydı.”