reklam
reklam
DOLAR40,7355% 0.06
EURO47,5261% 0.38
STERLIN55,0168% 0.5
FRANG50,3654% 0.48
ALTIN4.387,55% 0,28
BITCOIN118.968,73-1.102
reklam

Fay Ortada, Falcılığa Gerek Yok

Yayınlanma Tarihi : Google News
Fay Ortada, Falcılığa Gerek Yok
reklam

Yerbilimci Prof. Dr. Naci Görür, Sındırgı'daki depremin ardından bir sosyal medya platformunda “Sındırgı depremi neyin uyarısıdır?” sorusunu gündeme getirerek, “Deprem dirençli kentlerin uyarısıdır. Bilgili olmaya, araştırmaya, fay sistemlerinin detaylarına ihtiyacımız var. Falcılığa ve 'ben bildim' saçmalıklarına gerek yok. Gelin, devlet, hükümet, belediye ve halk el ele verelim ve ülkemizi deprem dirençli hale getirelim. Bizlerin yaşadığı depremlerde on binlerce insanımızı kaybediyoruz. Daha ne kadar bıkacağız? Yeter değil mi?” diyerek bir çağrıda bulundu.

Bu çağrının detaylarını sorduğumda, “Bu çağrıyı ilk defa yapmıyorum. Konferanslarda, bilim dünyasında, hükümet ve belediyeler beni dinlediğinde söylemlerim sürekli aynı. Senelerdir bu gerçekleri dile getiriyorum. Fay hatları ve tehlike altında olan şehirler belli. Türkiye, deprem kuşağında bir ülke ve bu durum 14 milyon yıl önceden belirlenmiş. Yani geçmişte de, bugün de ve gelecekte de depremler olacak. O zaman ne zaman ve nerede olacağını sormanın anlamı var mı? Hiçbir anlamı yok. Ama bu yanıtı göz ardı edip, 'ben bildim' gibi oyunlar oynayıp halkı aldatmamalıyız. Çünkü deprem her zaman olacak ve biz bu konuda kayıplarımızı azaltmak için neler yapmalıyız, bunun üstünde yoğunlaşmalıyız.” diye yanıtladı.

Kamçatka'da 8.8 büyüklüğündeki depremde hiç kimsenin zarar görmemesi ve yapısal hasar olmaması gibi örnekler verirken, “Amerika, Endonezya, Brezilya, Tayvan ve Çin'de kimse yaşamını yitirmiyor. Peki neden bizde bu kayıplar yaşanıyor?” diye sordu.

ACİLEN AFET BAKANLIĞI GEREKİYOR

Peki neler yapmalıyız sorusuna geldiğimizdeki yanıtı ise şu oldu: “Deprem hazırlığı yapmak sadece güvenli evler inşa etmek değildir. Devlet, hükümet, belediyeler ve vatandaşlar birlikte hareket ederek ülkemizi deprem dirençli hale getirmeliyiz. En basitinden hükümet bir bakanlık kursa ve adına da Afet Bakanlığı dese. Bu bakanlık, siyaset üstü, yani oy kaygısıyla hareket etmeyen ve halka 'şirin' gözükme derdi olmayan bir yapı içinde çalışmalı. Liyakatli kadroları, yeterli bütçesi ve belirli bir programı olduğunda inanıyorum ki 15, en fazla 20 yılda bu sorun çözülebilir.

YAPILACAKLAR BELLİ

Fayların ve hangi bölgelerin tehdit altında olduğunun açık olduğu açıktır. Eğer planlı bir şekilde çalışılırsa, kayıplar minimuma inecek ve deprem sonrası şehirlerde hayat sorunsuz devam edecektir. Biz, 'Devlet bize ev yapsın' demiyoruz. Kent bileşenlerinin, yapı stokunun ve altyapının sağlam olduğu, ekosistem ve ekonominin sürdürülebileceği deprem dirençli şehirler yaratmamız lazım.

Maalesef, sadece AFAD ile bu önerilerimi hayata geçirmek mümkün değil. Koşullar bu haldeyken, 'Vay, ben bildim' veya 'Ben tahmin ettim' demek ayıptır ve bir işe yaramıyor.”

'BEN BİLDİM' DEMEK

Prof. Dr. Görür, depremin ne zaman olacağını bilmenin mümkün olmadığını vurgularken, öngörülerin büyük sorunlara yol açabileceğini ifade etti: “‘Bildim’ demek, depremin zamanı, yeri ve büyüklüğünü sürekli doğru bir şekilde bilmek demektir. Ve bu, bilim henüz yeterli olmadığı için mümkün değil. Eğer sen beni arayıp 'Yarın deprem olacak' dersen, ne olacak? Ben kurtuldum ama diğerleri ne yapacak? Bu bir kaos yaratır. Eğer deprem olmazsa, bu kez yağmalama ve kargaşalar ortaya çıkabilir. Bu, depremden daha büyük hasarlara yol açabilir. Depremin varlığını bilmek, insanların can ve mal güvenliğini sağlamak ve düzen içinde çıkmalarını sağlamak demektir. 'Bilmek', tedbir almak demektir. Kusura bakmayın ama TV'lerde ve gazetelerde boy gösterip 'Ben bildim' diyerek hava atmak, 'bilmek' anlamına gelmiyor.”

reklam

YORUM YAP