

1944’te, Bulgaristan’da iktidarı ele geçiren Bulgaristan Komünist Partisi, siyasi muhalefete en sert baskıları uyguladı. Özellikle Türklerle Müslümanlara yönelik yapılan bu baskılar, 1946’da çıkarılan bir kanunla azınlık okullarının kapatılması ve ardından ana dilde eğitimin tamamen yasaklanmasıyla daha da yoğunlaştı.
1984 yılında başlatılan “Yeniden Canlanma Süreci” adlı dönemde, Müslümanların ve Türklerin adlarının Bulgarca isimlerle değiştirilmesine yönelik ciddi baskılar yapıldı. Bu duruma karşı gelenler ise hapis ve sınır dışı edilme gibi ağır tehditlerle yüzleşmek zorunda kaldı.
ÇOCUKLARINI ALET SANDIĞINDA GÖNDERDİ
1975’te Cevat Mutlu ile evlenen Fatma Mutlu, iki kız çocuğu dünyaya getirdi. 1982 yılında eşini kaybeden Mutlu, çocuklarına hem annelik hem de babalık yaparak Bulgar hükümetinin Türklere karşı uyguladığı baskı politikalarına karşı direniş gösterdi.
Asimilasyon sürecinde çeşitli zorluklarla karşılaşan Mutlu, iki kızını bir otobüs bagajındaki alet sandığında gizleyerek Türkiye’ye gönderdi. Bir hafta sonra o da anavatana geçti ve bugün Kırklareli’nde çocukları ve torunlarıyla huzurlu bir yaşam sürüyor.
ADINI DEĞİŞTİRMEK ZORUNDA KALDI
68 yaşındaki Fatma Mutlu, 1984-1989 yılları arasında yaşadıkları ağır baskıları şöyle anlattı: “Askerler ve polisler köpeklerle evlerimize baskın düzenlerdi. Bir gün işe gittiğimde iki asker, iki polis geldi. ‘Adını değiştireceksin’ dediler. Önüme kalın bir kitap attılar. ‘Buradan isim seçeceksin’ dediler.
‘Seçmem, istemem.’ dedim. ‘İstemezsen işten çık.’ dediler. İki çocuğum vardı, mecbur kaldım, değiştirdim.” dedi.
Mutlu, Bulgar makamlarının Türkiye’ye gitmemeleri için kendilerinden belge imzalatmak istediğini ama bunu kabul etmediklerini belirtti.
Zorunlu göç sırasında Türkiye’ye geçmeye çalıştığını fakat başarılı olamadığını anlatan Mutlu, süreci şöyle ifade etti:
“1989 yılında zorunlu göç oldu. Eşyalarımı hazırladım, çıkış aldım ama çıkıp gelemedim. 1989’dan 1994’e kadar uğraştım. En sonunda 1994’te vize aldım, ‘Geziye gidiyorum’ dedim. Evimi sattım, parasını çocuklarıma verdim. Çocuklarımı saklı geçirdim. Çocuklarımı sakladığım yeri bir görseniz…”
“Otobüsçülerin çekiç koyduğu alet sandığına yerleştirdik. İki çocuğum oradan geçti. Dayıları Edirne’de karşıladı. Sonra ben geçtim. Bir çantayla geldim. Bugünlere şükür.”
‘TÜRKÇE KONUŞANA CEZA KESİYORLARDI’
O yıllarda hep korkuyla yaşadıklarını belirten Mutlu, o korkunun hafızasından silinmediğini dile getirdi: “O yıllar bana sorulduğunda beynimden kan fışkırıyor. Çok çile çektim. Çocuklarımı alıp bir yere çıkamadım. Onları hiç konuşturmadım. ‘Bir Türkçe kelime konuşacaklar.’ diye aklımı kaybediyordum çünkü bir kelimeye ceza kesiyorlardı. Çocuklarımızı çok sıktık. O günler gözümün önüne geldiğinde beynim dönüyor. Hep korkuyla yaşadık.”
MEZARDAKİ DEDESİNİN ADINI DEĞİŞTİRDİ
Baskılar altında kaldıklarını ifade eden Mutlu, mezardaki dedesinin Türkçe adının Bulgarca olarak değiştirildiğini anlattı. Çok zorlu ve üzüntülü günler geçirdiklerini vurgulayan Mutlu, “Köye gittim, babam ağlıyordu. ‘Niye ağlıyorsun baba?’ dedim. ‘Ölmüş dedenin bile adını değiştirdim bugün’ dedi. ‘Adımı değiştirdiler, onun da adını değiştirdiler.’ dedi.”
Mezarda bile rahat bırakmadılar. O günleri hatırlamak benim için çok zor. Bu yüzden evimi, yerimi sattım. Her şeyimi bırakıp bu anavatana adım attım. Çocuklarımı kurtardım. Buna şükrediyorum.” diye konuştu.
Babasının da Türkçe konuştuğu için defalarca para cezasına çarptırıldığını belirten Mutlu, tüm zorluklara rağmen hayata tutunmaya çalıştıklarını ekledi. Bulgaristan’dan geriye sadece annesi, babası ve kendisinin bulunduğu bir fotoğraf kaldığını dile getiren Mutlu, “Anlatılacak gibi değil. Onu yaşamayan bilmez. Rabbim kimseye yaşatmasın.” dedi.
Türkiye’ye ilk adım attığında büyük bir gurur hissettiğini vurgulayan Mutlu, anavatanda yeniden doğmuş gibi hissettiğini ifade etti.