Mal varlığının transferi ya da azaltılması her zaman kötü niyetli bir eylem olarak tanımlanamaz; fakat taraflar arasındaki ilişkiler ve işlemlerin zamanlaması incelendiğinde, bazı durumların bilinçli bir kaçırmaya yönelik olabileceği gözlemlenebilir. Bu tür durumlarda gerçekleştirilen işlemler sadece borçlu için değil, aynı zamanda üçüncü kişiler için de sorumluluk doğurabilir. Tasarrufun iptali davasının şartları, kimlerin bu davayı açabileceği ve hangi koşullar altında açılabileceği gibi sorular, borçlunun görünürde yaptığı işlemlerin altında yatan gerçekleri anlamayı zorunlu kılar.
Tasarrufun İptali Davası Şartları
Tasarrufun iptali davası açmak için belli başlı temel unsurların mevcut olması gerekmektedir. Öncelikle, kesinleşmiş ya da en azından icra takibine konu olmuş bir geçerli alacak bulunması şarttır. Borçlunun bu alacağı ödememesi ve icra takibinin sonucunda hiçbir varlığının kalmaması gerekmektedir. Yani, davacı, borçlunun mal varlığı üzerinde tahsil imkânının kalmadığını kanıtlamak zorundadır.
İkinci şart olarak, borçlunun mal varlığında alacaklının zararına olacak bir tasarruf işlemi gerçekleştirmiş olması gerekmektedir. Bu işlem, genellikle malı azaltıcı eylemler arasında yer alan satış, bağış, devretme veya rehin gibi işlemleri kapsamaktadır. Üçüncü önemli unsur ise bu tasarruf işleminin hileli olmasıdır; yani borçlunun alacaklıdan mal kaçırmak amacıyla hareket ettiği kanıtlanmalıdır. Eğer işlemler karşı tarafın bilgisi dahilinde gerçekleştirilmişse ya da aralarında yakın bir ilişki varsa, bu durum hileyi kanıtlamak için daha güçlü delil oluşturmaktadır.
Davanın zaman aşımı da oldukça önemlidir. Tasarrufun iptali davası, tasarruf işleminin öğrenildiği tarihten itibaren 1 yıl, işlemin yapıldığı tarihten itibaren ise en geç 5 yıl içinde açılmalıdır. Bu sürelerin sona ermesi durumunda dava açma hakkı ortadan kalkmaktadır. Dolayısıyla alacaklının işlemi zamanında tespit edip hızlıca harekete geçmesi gerekmektedir.
Tasarrufun İptali Davasını Açabilecek Kişiler ve Şartlar
Tasarrufun iptali davasını açabilecek olan kişi, icra takibi başlatmış olan alacaklıdır. Alacaklının amacı, borçlunun gerçekleştirdiği hileli tasarrufların geçersiz sayılmasını sağlamak ve kendi alacağını tahsil etmektir. Bu sebeple, davalar yalnızca borçluya değil, hileli işlem gerçekleştiren üçüncü kişiye de karşı açılmaktadır. Eğer borçlu malını bir kardeşine, eşine ya da tanıdığına devretmişse, bu kişi de davada yer alacaktır.
Davanın açılabilmesi adına alacaklının, borçlunun gerçekleştirdiği işlemin kendi alacağını tahsil etmesini engellediğini ispat etmesi gerekmektedir. Örneğin, borçlunun elindeki tek gayrimenkulü devredip, ardından icra takibine konu olan bir mal bırakmaması bu duruma bir örnektir. Böyle bir durumda, mahkemeye başvuran alacaklı, satışın iptalini ve alacağı kadar kısmın haczedilmesini talep edebilir.
Dava, Asliye Hukuk Mahkemesi’nde açılmakta olup, hem borçlu hem de tasarruftan faydalanan üçüncü kişi davalı olarak gösterilmektedir. Mahkeme süreci içerisinde alacaklı, borçlunun kötü niyetli davranışını ve işlemin şekillerine değil, içeriklerine de odaklanılması gerektiğini ispatlamaya çalışacaktır. Eğer bu hileli tasarruf kanıtlanırsa, işlem iptal edilmeyecek; ancak alacaklı, bu mala haciz koyma hakkına sahip olacaktır. Bu sayede mal üçüncü kişide kalsa bile, alacak tahsil edilebilir hale gelecektir.
Warning: Undefined array key "ozellikler_videOzet" in /home/izmirme1/siyasimedya.net/wp-content/themes/theHaberV8/thewp/single_vizyondakiler.php on line 120
Mal varlığının transferi ya da azaltılması her zaman kötü niyetli bir eylem olarak tanımlanamaz; fakat taraflar arasındaki ilişkiler ve işlemlerin zamanlaması incelendiğinde, bazı durumların bilinçli bir kaçırmaya yönelik olabileceği gözlemlenebilir. Bu tür durumlarda gerçekleştirilen işlemler sadece borçlu için değil, aynı zamanda üçüncü kişiler için de sorumluluk doğurabilir. Tasarrufun iptali davasının şartları, kimlerin bu davayı açabileceği […]
